Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

20 Nisan 2014 Pazar

''Kağıttan Kentler'' John Green (Kitap Yorumu)





Kitap Adı: Kağıttan Kentler (Paper Towns)
Kitap Yazarı: John Green
Yayınevi: ''Pegasus'' Yayınları
Çıkış Tarihi: ABD (22 Eylül 2009)  - Türkiye (2013 yılı.)
Tür: Tek kitap.

Tanıtım: 


''Kendini ararken kaybolmanın ve yeni bir başlangıçla hayat ile aşkı keşfetmenin hikâyesi...''

Quentin Jacobsen tüm hayatını, maceraperestliğin kitabını yazmış Margo Roth Spiegelmanı uzaktan severek geçirmiştir. Bu yüzden Margo tıpkı bir ninja gibi giyinmiş halde penceresine tırmanıp zekice planladığı intikam savaşına onu davet edince Quentin, Margonun peşine düşer.

Genç kızla sabaha kadar ortalığı karıştırdıktan sonra okula giden Quentin, her zaman bilinmezlerle dolu olan Margonun artık tam bir gizeme dönüştüğünü keşfedecektir. Fakat kısa süre sonra ipuçları olduğunu ve bunların kendisi için bırakıldığını fark eder. Birbirinden bağımsızmış gibi görünen ipuçlarının peşinde inatla ilerlemesine rağmen Quentin, Margoya ne kadar yaklaşırsa, tanıdığını sandığı kızdan o kadar uzaklaştığını görecektir...




Yorumum: 

Bu tanıtımı yapmaya başlamadan önce saat geç diye kendime bir fincan kahve koyayım da sınavlardan pelteleşmiş olan zihnimi biraz açayım dedim. Böylece John Green'in belki tanıtımı en zor olan kitabını yorumlarken kendimi birden uykunun huzurlu kollarında bulmam, kitap yorumu bittikten sonra bunu gerçekleştiririm diye kendi kendimi şartlandırdım. Geçtim masaya, oturdum yazıyorum; aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama bir baktım yazı olmuş beş-altı sayfa, saat olmuş sabahın beşi; yazıda da John Green'in aile fertlerinden girip, kitabın sonlarında geçirmiş olduğum sinir krizlerinden çıkmışım. Arada bazı bölümleri atlarsanız anlayışla karşılarım; kısalta bildiğim kadar kısalttım ben de. 

Ara not: Gözüne kestirdiğiniz, ''Okusam mı okumasam mı ya, değer mi ki acaba; malum öğrenci milletiyiz sonuçta.'' dediğiniz kitaplar varsa bana ulaşın. Okumuşsam hemen yorumumu yapmaya çalışacağım, okumadıysam da en geç iki gün içerisinde okur, geri bildirimimi sizlere yaparım. Eğer yorumlarımdan hoşlanıyorsunuz -ki şayet öyle olsa çok mutlu olurdum, ulaşın bana, yeterli olacaktır. 


BAYANLAR VE BAYLAR, KARŞINIZDA JOHN GREEN! 




John Green... Hem yazar olarak, hem de kişilik olarak hayran olduğum bir elin parmağını geçmeyecek yazarlardan bir tanesi. YouTube'da gezinirken şans eseri ''Aynı Yıldızın Altında'' için yaptığı bir videosu ile karşılaşmıştım ve kitabını okumadığım halde, sergilediği samimi tavırlarına karşı kanım kaynamıştı. 

Bu izlediğim videodan üç ay kadar sonra da ''Kağıttan Kentler'' kitabı Türkçe'ye çevrildi. Pegasus'un yaptığı hain saldırıyı (kitap kapağını karton haline döndürmesi) bile önemsemeyerek kitabı aldığım gibi, bir yanımda; onu bulmak için sokakta ıslanmanın getirisi olan burun akıntımı durdurmak için kağıt mendillerle, diğer yanımda ise gazlı kalemim ile okudum kitabı.

John Green'de sevdiğim bir şey, karakterlerini birer tipleme haline döndürmesi. Mesela ''Metafor'' kelimesini duyduğum anda Augustus; ''Papatya'' benzetmesi ile Alaska geliyor aklıma. Kitaplarını yaratırken günlük hayatta çok duyduğumuz; belki de çok önemsemediğimiz kelimelere hayat veriyor ve bunları ölümsüzleştiriyor. Belki bu yüzden bu adama ve kitaplarına bu kadar bağlıyım, bende bilemiyorum; yine de yaptığı her ne ise beni büyülüyor ve daha fazlasını arzulamama neden oluyor. 

John Green, okuyucunun isteğini anlayıp kendi yeteneklerini kullanarak ortaya güzel bir eser çıkarmak konusunda çok başarılı bir yazar. Bilinmezliğin sınırlarını zorlamayı ve kullandığı ergen karakterlere bile müthiş bir zihin yerleştirerek okuyucunun cazibesini çekmekten keyif alıyor. Haliyle okuyucu da bu kıvrak zekalılık ve karşı konulamaz bir samimilik karşısında kendisine ve kitaplarına bağlanıyor. John'un gelecek projelerini dört göz ile bekleyen birisi olarak, konusu hakkında en ufak bir bilgiye dahi sahip olmasam da tekrardan bizleri büyüleyeceğine eminim. 






๑۩۞۩๑ KAĞITTAN KENTLER ๑۩۞۩๑







Şimdi kitap okumaya başlarken Ben'in Quentin'e ''Hey adamım ne yapıyorsun?'' dediği yere kadar Quentin'i kız sanıyordum. Bu yüzden en baştan söyleyeyim: Quentin erkek, Margo ise kız olan karakter. Kitabı okurken uzun bir süre tam tersi olduğunu sanarak okudum ve hatanızı fark edince duvara oyuklar açmamanız için sizleri de uyarmak istedim. 


***Spoiler Uyarısı***

Margo mistik bir karaktere sahip okulun gözde, erkeklerin gündüz düşlerinin baş rolü, güçlü gözükse de yeni doğan bir ceylan yavrusu kadar ürkek ve savunmasız olan bir kız. Ayrıca kimse fark etmese bile çok zeki ve tilki gibi kurnaz birisi. 




Quentin ne çok yakışıklı ne de çirkin, aile bağları kuvvetli, şu zamana kadar başını hiçbir belaya sokmamış olan tipik bir ergen. 10 yaşından beri, komşusu Margo'dan çok hoşlanıyor ve bir gün hiç beklemediği bir anda kaderin bir oyununa geliyor ve Margo her gün yapıyormuş gibi Quentin'in penceresinden içeri giriyor. On bir maddelik bir liste ile hazırlıklı gelen genç kız, çok tehlikeli bir oyunun içerisine Quentin'i de dahil ediyor. Neler olup bittiğinin farkında olamayan Quentin, ya aksiyonsuz geçen hayatının ve büyük bir aksiyon yaşama fırsatının kafasına dank etmesi; ya da Margo ile vakit geçirebileceğine sevindiği için Margo'nun tek gecede gerçekleşecek hain planına ortak oluyor. 




Kitabın bu baş kısımları, yani o macerayı anlattıkları kısmı çok güzel gidiyor. Eğleniyorsun, kahkahalarla gülüyorsun, hatta onlarla birlikte yaşadığını hissediyorsun; ama Margo ertesi gün sırra kadem basması ve özellikle Quentin'in, bu duruma fazlasıyla üzülmesi, bende Margo'ya karşı bir ön yargının oluşmasını tetikledi. Kitabın en sürükleyici duygusunun bu gizem duygusunun olduğunu biliyorum, ama ne zaman bunu hatırlasam bir öfke dalgasına da engel olamıyorum. Zavallı Quentin ise ne yapacağını bilmezken, odasına girip kalan eşyalarına baktığı sırada genç kızın ona bıraktığı ipuçlarını buluyor. 

İşte kitabın en kafa karıştırıcı ve sakin bir kafayla okunması gereken yeri de böyle başlıyor. Margo'nun bıraktığı ipuçları benim beynimi zorladı açıkçası; çok zekice ve tam da Margo'ya göre bir davranış. Yine de bu kısımları okurken belki de dikkatimi çok fazla veremediğimden ötürü biraz sıkıcı geldi. Okurken ''Yeter artık! Saçma ipuçlarından bıktım, çık ortaya artık!'' diye kendimle konuştuğum birkaç kısmı hatırlıyorum. Yine de Quentin'in bu saçmalığa boyun eğmeyip de sevdiği kızı bulmak ve hesap sormak için öfkesine tutunması, benim de kitabı okurken okumaya devam edip etmeme hakkında ki kuşkularımı yerle bir etti. Eğer Quentin bu denli azimli olmasaydı, üzülerek söylüyorum ki kitabı burada yarıda bırakır, öfkem geçene kadar da kitabı göremeyeceğim bir yere kaldırırdım. 



Yine de kitabı okumaya devam ettiğim ve artık son kısımlara geldiğimi hissettiğim kısımlarda büyük bir eğlenceyle karşılaştım. Kitap okurken en fazla tebessüm eden ben bile yapılan zekice esprilere ve ergenliklerini görünce kahkahalara boğuldum. O araba ve mezuniyet kısmı çok eğlenceliydi ve arabada ki oturma odası bölümünde onların yanında olduğumu düşündüm, tam anlamıyla bu dünyadan koptuğumu hissettim. 





Son kısıma geldiğimde ise, açıkçası sinir krizinden ağlamaya başladım. Kitap ucu açık bitmiş ve aslında böyle biten kitapları tatmin edici bulmuyorum. Hadi okuyucuyu düşünmeyi geçtim, yazar da mı hiç kitabın yarım kalınmışlık hissini dert etmiyor? Kitabın çok güzel bir kurgusu varken böyle bir son ile bitmesi çok can yakıcı aslında, seri değil ki bir de en azından sadece bekleme acısını çekelim! Sinirden gözlerimin dolduğunu hissettiğim tek kitaptı, hala sonunu düşünüyorum acaba nasıl biterdi diye, küçük bir umuda tutunarak belki filminde görürüz diyorum.  



Kitabın sonunun bu denli ucu açık bitmesi ve benim yedi çocukla sokakta kalmışım gibi bir hisse sahip olmamı sağladıkları için, bu kitaba puanım 5 üzerinden 4! 





Bu arada hayır, yanlı duymadınız, çünkü FİLMİ ÇIKIYOR! 





Yaklaşık bir ay kadar önce John Green, kendi Twitter hesabı üzerinden bu sevinçli haberi paylaştı. Quentin'i canlandıracak olan oyuncunun Nat Wolff olduğu kesinleşti. Filmin yapımcılığını, ''Aynı Yıldızın Altında'' filmi gibi Fox üstelenmiş bulunmakta. Bu da akıllara Aynı Yıldızın Altında kadrosunun bu filmde de rol alıp almayacağı sorusu geliyor. Bana göre ekip , Kağıttan Kentler’de de bir arada olacak gibi. Bunu destekleyen ilk durum ise Quentin'i canlandıracak olan Nat'in, aynı zamanda Aynı Yıldızın Altında filminde Isaac'i canlandıracak olması. Umarım arada yeni yüzler görürüz, çünkü iki filmin de benzer kadrolara sahip olmasını çok desteklediğim söylenemez açıkçası. 


Muhabir: Nat'in kitaplarınızdan birinde başrol olma şansı var mı? 
Nat: Oh, evet, aslında bir sonraki kitabında öyleyim. (Kağıttan Kentler) 
John: Eveti bir sonraki kitabımda öyle.


John: Kağıttan Kentler'i  çekerken aynı kadro, aynı senaristler, aynı yapımcılarla devam edeceğiz. Nat'de başrolde olacak. 



John: Bu yüzden, çok heyecanlıyım çünkü Nat sonunda bir kızı öpebilecek. (Aynı Yıldızın Altında filminde canlandırdığı karakterden bahsediyor) 

Muhabir: Eveti sonunda! 
 Nat: Evet, filmde bir kızı öpmüştüm ama gerçekten garipti. 
John:  Evet, gerçekten kötü bir öpücüktü. 

 Onun haricinde Margo'yu kimin canlandıracağı hala büyük bir sır. Kitabı okuyup filmin çıkmasını heyecanla bekleyen büyük bir kısım, bu rol için Alexandra Daddario'yu düşünüyor. 

Eminim ki çok güzel bir film olacaktır. Bu kadar güzel bir kitabın filmi yüzünden aşağılanmasına kimsenin müsade edebileceğini düşünmüyorum açıkçası. Umarım sizde filmi çıkmadan önce kitabını alıp okuma şansını bulursunuz, çünkü insanı büyüleyen ve bir an sinirden ağlamasına yol açıp, ardından da nefes alamayana kadar sizi kahkahalara boğan bir kitap. Bir sonraki gelişmelerde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın! 















Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML